Dudağımın izini kader gibi taşı alnında Şükeyra.
Karanlığın aykırı susuşuna düşen kelimelerimin acısıyla doydum geceye, duydum geceyi bütün sağırlığımla. Uzak kentlerin kırık ışıklarına uyudum. Aklımın ucunda bir şarkı niyetiyle dilekler tuttum; adına anmaya bahane diye. Yollar yolcusuz kaldığında anladım ellerimin vedaları uğurlayamadığını Şükeyra. Hitapsız cümlelerinin kırıcılığıyla öyle ağır kırıldım ki susuşumla iyileştirmek istedim kendimi. İçimden çıkma yaralanışımdan sonra. Kıyamet kopsaydı ancak bu kadar ölürdüm. Her bahar yeniden yaşlanan ömrümün aşktan başka çıkar yolu yokken yanında yabancı kalan yüzümün tanışıklığıydı sitem. Düştüğüm yerde düş kırıkları battı dalgınlığıma. Uyandığımda aşk çok geldi geçmeyen yaralarıma. Söylenmeyen sözün telafisi yoktur ya, ağlayışıma gözlerinin iade-i taahhütlüsünü sorma Şükeyra.
Arkandan avunan içimin elemine çarptı kentin soğuk nefesi. Üzgünlüğün caddesinden geçtim yalınayak, ağır aksak. Yalnızlık zorunlu muydu kaderi insan olana Şükeyra? Otobüs terminallerinin kalabalığını doldurdum kahrımın iç cebine. Saçlarımın uslanmaz kumrallığına gerdim rüzgârın asiliğini. Aşkın susacaklarına ellerin anlamken niye yoruldun sana doğru koşmalarımla Şükeyra?
Tenime sapladığım bıçakta unuttum hasretinle kanamalarımı. İki s’li kentin önünde yeminsiz bir geceye ayarttım bakışlarımı. Gözyaşımı yağmaladım hüznün kar yığınlarıyla. Bütün ayrılıklar aşka molayken aşk ayrılığın ta kendisiymiş, anladım.
Nefesimde durdu ilmeği boğazıma geçirilen intiharın urganı. Özetlenemez bir aşkın bütünüydü gözlerin: Gittim, gördüm, geldim ve kaldım. Takatsiz yolculuklardan seyir defterime yalnız gülüşünü yazdım. Ödenmesi başka bir aşkın olanaksızlığıyken kirpiğine dokunmanın bedeliydi üşümek uğruna ayazda kalbimi yontmak. Yağmurda bıraktığım yüzümün kokuna çarpmasını aşka sebep bildim Şükeyra. Yokluğuna karışıp sensizleşecek kadar özlem biriktirdim içimde. Kedere gece iliştirip aklımın zoruna yattım uykusuzluğumla. Rüyamın diyetiydi ruhumu giydirdiğim aynaların cinneti. Gelirken fatihindim, giderken İstanbul kadar terk edilmişti ellerim Şükeyra.
Sakıncalı şiirlerde yağmaladım sesimi. Çığlığım kahramandı yankısız kentlerin izbeliğinde. Hayat gibi ölüm, ölüm gibi hayattı özlemim. Öte kıyısına varılamayan denizdi derinliğin; milyon kez boğulmayı dilediğim. Susup kaldığındı aşk. Yırtılan ömrüne başlangıçtı yeminle adını andığın yokluğum. Zift çekip acıyan canımın ağrısına, cürümüne ant verdiğim yalnızlığın koridorlarında içimi tırmaladım şiirlerle. Ölgünlüğü diriydi yıkılmaz sanılan şarkıların. Sessizlikle açıklanan sırdı güzelliğin Şükeyra. Ayyuka çıkan bir kayboluştu. Üzgünlükten yorulan kalbimin sokaklara dağılan hüznünü sevdim uzun süre. Kavuşmak daha tehlikeliydi ayrılıktan. Üstü çizilmiş isimler gibi karanlıktı suretlerden aynalara sızan uğursuz ağlamalar. Çok değil hep biraz aşktın, ağrıydın, sabırdın ve cismi yağmura rehin bırakılmış göktün bana.
İpotek altına alınırken kalbim, aşkın hayata borçluluğunda vadem yetmedi ellerinin vaadine. Kalmanın dünden eksik, bugünden yanlış hâline aldanıp çıplak bıraktım ruhumu acılarda. Oysa ağırdı aşkla baş başa kalmak. Tercümeye mahal yoktu yenilgide. Uçurum gibi ıslak dokunuşunla oyala avuçlarımı kalanın ardında giden olduğunu bilerek. İsyan gözbebeklerimi harlarken bir dolu ihtilal sancısıyla, son bakışın delirme provasıydı gidebilmenin lügatinde.
O gece erken bitse de; ömrüme o kadar büyük bir sen’sizlik düştü ki özlem özlem ağladım yine de bitmedi Şükeyra…
CENGİZHAN KONUŞ
2009/ARALIK
http://cengizhankonus.blogcu.com/'dan alıntıdır.